Arkasına bindiğimiz araba aslında bir yük taşıma aracıydı. Yolculuk etmek için pek de uygun değildi. Yere eski bir halı ve yorgan serdik. Hava güneşliydi bu yüzden kapının ve aracın kenarlarından sızan hava bizi rahatsız etmiyordu. Yaklaşık 2-3 saat aracın içi ılıktı. Fakat öyle devam etmedi işte. Kahramanmaraş’a yaklaşırken hava soğumaya başladı. Üstümüze yorgan aldık. Annem, babam ve kardeşime nazaran ben daha çok üşüyordum çünkü ne yazık ki üstümde bir mont bile yoktu. Maraş’tan sonra Kayseri’ye doğru giderken hava adeta buz gibi olmuştu. Aracın arkasında donmak üzereydik. Artık yorgan ısıtmıyordu. Depremden sonra üşüdüğümden daha çok üşümüştük. Annem o kadar çok üşüdü ki ağlamaya başladı. Babam bizi neden yabancı memleketlere sürükledin deyip kızıyordu. Üşüdüğümüz ve onlara eziyet çektirdiğim için kendime çok kızıyordum. Öte yandan başka bir çare de yoktu. Aksaray’a gittiğimizde daha güvende olacaktık.
Bir dinlenme tesisinde durduk. Lavabo ihtiyacımızı giderdik. Yanımıza aldığımız bisküvilerden atıştırdık. Bu arada kıymetli hocam Dr. Olcay Özdemir’de beni aramış ve durumumuz hakkında bilgilendirmiştim. Arkadaşım da sürekli durumumuzu soruyordu. Haliyle ben de çok üşüdüğümüzü ve yolun daha ne kadar süreceğini soruyordum. Çünkü ailemi ancak kalan saati haber vererek ayakta tutuyordum. Arkadaşım da bana cevap verebilmek için bizi taşıyan abisine mesaj atıyormuş.
Tak! Abisinden bir mesaj geldi. Benim yüzümden arkadaşıma sürekli açıklama yapmak zorunda kaldığını ve sanki bizi zorla götürüyormuş gibi davranmamamı söyledi. Mesajı okur okumaz vücudum gibi aklım ve kalbim de buz kesti. Bir şey diyemedim. Özür dileyerek konuyu kapattım. Allah biliyor ya normal bir zamanda olsa mangalda kül bırakmazdım. Ama şimdi onların aracında bir nevi muhtaç kalıyordum. Aileme bir şey çaktırmadım. Ve anladım ki MUHTAÇLIK KADAR BERBAT BİR DUYGU YOKMUŞ.
Bu arada yolculuğa çıkalı 8 saat olmuştu ve tahmin ettiğimizden daha uzun sürmüştü. Kemiklerimiz donmuş ve artık tahammülümüz kalmamıştı. Sürekli ailemi ısıtmaya ve teselli etmeye çalışıyordum. Bir iki saat sonra bir çorbacının önünde durdular. İnip birer tabak çorba içtik. Çay içtik. İçimiz ısınmıştı ama moralimiz bozuktu. Üzgün, kırgın ve sinirliydik. Hem hayata hem de insanlara…
Ve tekrar araca bindik. Annem soğuktan ve aracın sürekli sekmesinden ötürü yediği tüm yemeği kustu. Hatta yolda da bir ara durup defalarca kustu. Öyle suçlu öyle kötü hissediyordum ki. Ama lanet olsun ki elimden hiçbir şey gelmiyordu. Sürekli annemi teselli etmeye çalışıyordum. Ama nafile…
12 saatlik yolculuğun ardından yurdun önüne varmıştık ama yurdun dolu olduğu bilgisi geldi. Ardından diğer yurda gittik. Allahtan orada boş yer varmış. Araçtan eşyalarımızı indirdik. Arkadaşım yurda kaydımızı yaptı ve gitti. Biz de odamıza çıktık. Şimdi size bu hissi nasıl anlatayım bilmiyorum ama oda öyle sıcak öyle hoştu ki. Kemiklerime kadar ısındım. Bizimkiler de bir oh çekmişti. Arkadaşım telefonda ihtiyaçlarımızı sordu. Duş alıp uyuyabilmemiz için ben de acil ihtiyaçlarımızı söyledim. Annesi ile beraber hazırlayıp getirdi sağ olsun. Bize kıyafet, iç çamaşırı, kulak çöpü, jilet, tarak vs. getirmişti. Aşağıda da yurt görevlileri terlik, peçete, şampuan, el sabunu, havlu vb. eşyalar vermişlerdi. Sırayla duşa girdik. Sıra bana geldiğinde kendimi çok garip hissettim. Suyun tenime değişi, akışı, suyu hissetmek… Günlerden sonra çok garip hissettirmişti. Doya doya temizlenmek, temiz kokmak, temiz kıyafetler, temiz bir yatak… Çok güzeldi. O gece arkadaşıma ve annesine çok teşekkür ve dua ettim. Rabbim bu yardımlarının karşılığı olarak umarım önlerine çok güzel şeyler çıkartır.
Yatağa girdiğimde önce ailemi yokladım. Onları rahatlamış ve ısınmış görünce çok mutlu oldum. Başarmıştım. Mutlulukla başımı yastığa koydum ve günlerden sonra rahatça uyudum. Sıcacık ve rahat bir uykunun kıymetini bir kere daha anladım.
Sabah erkenden uyandık. Kahvaltıya indik. Ekmek, çay, kahvaltılıklar vardı. Karnımızı doyurduk. Lakin boğazımda bir yumru vardı gitmiyordu. Yemin ederim üzerinden neredeyse bir ay geçti ama ben bu satırları ağlayarak yazıyorum. Bir yandan ihtiyaçlarımızı gidermenin rahatlığı bir yandan toprağımızdan kopmanın burukluğu ve bir de içimizi burkan minnet duygusu… Karmakarışık bir ruh halindeydik. Fakat güçlü durmalıydık. Arkadaşlarıma ve hocalarıma iyi olduğumuzu haber verdim. Onlara çok şey borçluydum. Ve hala hatırladıkça beni ağlamaktan öldüren bir durumu sizinle paylaşmak istiyorum. Arkadaşlarım, arkadaşlarımın anneleri, hocalarım, eş, dost para yardımında bulundu. Okuluma devam edebilmem ve ihtiyaçlarımı giderebilmem içindi hepsi… Öyle mutlu ve bir o kadar da üzgündüm ki… Kim bilir ne şekilde toparlamışlardı o paraları? Üstelik benim için… Okumam ve hayata devam etmem için omuzlarımın altına girmişlerdi. Size çok şey borçluyum. Sizi çok seviyorum. İyi ki tanımışım sizleri.
Ailemi de beni de çok mutlu ettiniz. İyi ki varsınız. Bu yardımınızı ve ince gönüllülüğünüzü hiç unutmayacağım.
Gönderilen paralarla hem okuyabilecek hem de ailemi destekleyebilecektim. Babam da bu arada evimizin tamiratını vs. giderebilecekti.
Bu arada alışveriş yapma zorunluluğumuz doğmuştu çünkü tekrar duş alacak olsak giyecek kıyafetimiz yoktu. Mecburen pijamaları çıkarıp annemle eski kıyafetleri giydik. Çünkü alışverişe çıkacaktık. Arkadaşım abisiyle beraber bizi almaya geldi. Bu abisini ilk defa görmüştüm. Sonradan anladım ki en büyükleriymiş. Yolda biraz sohbet ettik. İş teşekküre gelince bize çok duygulandığımız şu cümleyi etti:
-Biz yardımseverliği Doğululardan öğrendik. Şimdi zamanı gelince karşılığını vermek boynumuzun borcudur.
O ne hoş bir bakış açısıydı öyle…
Ardından alışveriş merkezine geldik. İçeri girdik ve dolaşmaya başladık. İnsanlar kıyafetlerimize garip garip bakıyordu. Depremzede olduğumuzu anlayan bir iki kişi geçmiş olsun dileklerinde bulundu. Geri kalanlar ise tiksinir gibi baktı. Bir felaketten çıktığımızı ve bu hale düşmeyi bizim de istemeyeceğimizi anlatmaya mecalimiz yoktu. Hızlıca ihtiyaçlarımızı alıp çıktık. Arkadaşım bu sefer de ortanca abisiyle bizi yurda bıraktı. İşin bundan sonrasını cümle cümle ve kısa kısa anlatacağım. Zira artık olanları hatırlamak için dermanım ve gözyaşım kalmadı.
Yurt görevlilerine minnettarım. Tüm süreç boyunca güler yüzlü yardımlarını esirgemediler. Kuaförden, kıyafete, yemekten kişisel ihtiyaçlara kadar her şeyimize koştular. Hamid-i Veli Erkek Öğrenci Yurdu çalışanlarının hepsine ayrı ayrı teşekkür ederim.
SSTV ailesine de çok teşekkür ederim. Bize depremde kaybettiğimiz kitaplarımızı ücretsiz bir şekilde yolladılar. Askıda kitap uygulaması ile bizim için binlerce kaynak topladılar ve ücretsiz rehberlik sundular. En önemlisi de yanımızda durdular. Bir dershaneden daha fazlasıydı yani.
Sınıf arkadaşlarıma ve hocalarıma çok teşekkür ederim. Maddi ve manevi olarak yanımda olarak bana güç verdiniz. Kilometrelerce öteden sarıp sarmaladınız. Canımsınız. Sağ olun. Var olun!
Bunun yanında Doğuluları sevmediklerini ve bir adres tarif etmekten bile gocunduklarını gösteren Aksaray halkına da teşekkür ederim.
Bizden desteğini esirgemeyen Çomalak ailesine de teşekkür ederim. İyi ki sizinle komşuluk etmişiz. İyi ki beraberiz. Ve onların kızı, ablam Dilara Dikmen ve eşi Kadir Dikmen abime teşekkür ediyorum. Çünkü okuyabilmem için bana evlerini açtılar. Çocukları gibi kardeşleri gibi muamele ediyorlar. Gözyaşımı silip beni her fırsatta güldürüyorlar. Artık uykularım kaçmıyorsa onların bunda çok büyük payı var. Sizi çok seviyorum.
Elbette bu kadar güzel insanın yanında kötüleri de unutmayacağım. Eğer bir gün ülkemizde düşünce özgürlüğü olursa yüksek sesle de bağırırım.
Bize küfredenleri,
Hor görenleri,
Geç gelen yardımı,
Israrla normalleşme çabasında olanları,
Milletin cenazesinin kırkı çıkmamışken utanmadan hayatını sosyal medyada paylaşanları,
Deprem üstünden şaka yapanları,
Yardımları yağmalayanları,
Yardımları organize bir şekilde dağıtmaktan aciz yetkilileri,
Yurtdışına kaçmaya çalışan müteahhitleri,
İmar affı çıkaranları ve yapıları dayanıksız inşa edenleri,
Bizim hayatımızla oynayanları,
Ve daha nice kötüyü ve kötülükleri unutmayacağım. Unutturmayacağım. Rezilsiniz. Ve daha da kötüsü farkında değilsiniz.
Lakin devran döner efendiler. Günü gelir haklıya hakkı verilir. Mazlumun ahı zalimden çıkar. Bu düzen değişir ve adalet yerini bulur. İnanıyorum. Ve bunun için elimden geleni yapacağım.
Saygılarımla…