Eski beni çok özleyecekler. Çok fazla...
Ne oldu da değiştin diye soracaklar. Sadece gülümseyeceğim.
Kilitli kapının ardında derimi soyacağım. Parça parça, kanamadan, gülümseyerek...Yerine demirden bir zırh giyeceğim. Gümüş rengi zırhı delip kimse ulaşamayacak bedenime.
Saçlarımı keseceğim. Ellerim titremeyecek bile soğuk makası tutarken. Omuzlarımdan aşağı düşecek hatıraların eski şahidi. Ve onu en soğuk renklerle süsleyeceğim.
Ayağımın ucuyla iteceğim yumuşak kırılgan saçlarımı çünkü bir daha asla öyle görünmeyecekler.
Sonra kırmızı bir ruj süreceğim. O kırmızı ki: gücümü, tavrımı, acımı, izi belirsiz yaralarımı her şeyimi temsil edecek. Silinmeyecek, benimle kalacak.
Ve çekileceğim aynanın karşısından. Biraz adım atacağım sert ahşap zeminin üzerinde. Ayakkabımın tok ve kararlı sesiyle omuzlarımı dikleştireceğim ve bundan böyle hiç başımı eğmeyeceğim.
Çevremde de başını eğene, vefasıza, yalancıya soluk aldırmayacağım. Bana canlılık katan hayatım onları dizlerinin üzerine düşürecek. Ve sürüne sürüne gidecekler.
İşte böyle her gün biraz biraz değişeceğim. Sessiz sedasız, yavaşça ama etkili. Kimseleri uyandırmadan, ortalığı ateşe vermeden, bağırmadan çağırmadan... Ve kendime söz veriyorum. Bir gün, kilidi açıp dışarı çıktığımda hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Anka yeniden doğacak ve kanatlarını açıp hakimiyeti tekrar eline alacak.
Sadece biraz zaman...