BÜYÜK SOYGUN VAR! KOŞUN!
Kültürün bir parçası olan gelenek, görenek, örf ve adetler toplumların devamlılığı ve kalıcılığı için büyük önem arz etmektedir. Öyle ki bunların bazıları ders kitaplarında bazıları da aile içinde çok küçük yaşlarda öğretiliyor.
Ve geleceğin yetişkinleri olacak çocuklar bu öğretilenleri özümsemiş oluyor. Kuracağı ailede de hemen hemen kendisine gösterilenin aynısını yapıyor.
Buraya kadar bir sıkıntı gözükmüyor öyle değil mi?
O halde şöyle bir düşünelim: Bir kıza aşık oldun, tanıma evresi, sevgililik dönemi derken bir de baktın iş istemeye geldi. Kızın ailesinin kapısına vardın elinde çiçek çikolata… Hayatlarınızı birleştirmek için rıza istiyorsunuz. Sen kuzu gibi oturup ‘tamam çocuğum’ ‘hayırlısı ile olur’ vs. sözleri beklerken o da ne rıza denilen şey sana bir anda borç olarak geri geliyor.
-Şu kadar altın takılacak.
-Ev şu büyüklükte olsun; eşyalar, porselenler en lüks markadan olsun.
-Yok, kızın annesine şu altın, kız kardeşine bu altın…
-Maaşı yüksek olsun, arabası olsun. Kötü hiçbir huyu olmasın.
Sayar da sayarlar. Size de ya vazgeçmek ya da binbir zorlukla para hesabı yapmak düşer.
Yani çocuklarımızın hayatlarını birleştirmesine yardım edeceğimize köstek oluyoruz.
Lüks bir yaşamı hedeflerken evlatlarımızın mutluluğunu ıskalıyoruz. Üstelik o borç sıkıntısını sadece erkek çekecek olsa iyi. E senin evladın da çekecek eşiyle birlikte. Ne diye bu inatlarınız?
Gelenek görenek demek bir ömür ödenecek borç olmamalı. Örf adetlerimiz çocuklarımıza yük olarak geri dönmemeli. Şöyle bir silkelenelim nolur!
Sizce de artık ön sıraya huzur ve mutluluğu koymanın vakti gelmedi mi?