Kederli babanın yaşama gülümseyişini duyumsayınca düşündüm: Her şeyin içinde biri… Veysel gibi uzun ince bir yol içinde. Biliyordum, üzgün çocukluğumla karşılaştığım anlardan arada bir unuttuklarımı da hatırlayarak -ikimizdi sanki tepetaklak devrilmiş- oldumsa da bir kız çocuğu ve yeşil bisiklet…
Bir geçmiş zaman hikâyesi, dil ucunda mırıldanan bir şarkı gibi geçen dar vakitlerin sıcak sayısız yaz gecesi ardından yiten gözlerin telaşlı düşleri, bir babanın ansızın gözlerinden vagonlar gibi gelip geçişi ve mutsuzluğa mermer bir omuzun hayatı aşındıran bakışları, gizemle kıpırdayan dudakları bükülen günahını çeken kirli havada o yoldaştı. Sımsıcak dokunuşları olan güzel adamın sözcüklere kanat uçuran tüy gibi yüreği karşısında annesinin soğuk elleri neticesinde taç yapraksız kalan çiçek ve hayatın, aşkın ve ölümün güneşin yalansız göçtüğü bir baba ve yeşil bisiklet…
Böğürtlen lekesi sinmiş gömlek üzerine mavisi kararmış bulutlara açılan kapılarda ve gücenmiş birçok eşe dosta silinmezken üzerinde parmak izleri de git gide yeni aşk ve kızı bir yanda usulca sönüp giden gençliği, duaları… Yaşam mı ölümsüz, yoksa sevdiklerinin gözleri mi? Gözlerdi, sevgili ve bir kız çocuğu; saçları örük, rüzgârlarla yanında ilkbaharla ve babanın sessiz bakışlarından dökülen sözleri: Bu kez yeşil bisikletimize beraber binerken bir sabah yeniden sana doğmak için öpebilirim gözlerinden böylece ömrümü tamamlayabilirim.