ÜZÜNÇ!
Dolaşan bir dudak ve gece ayaklarında, suyun berraklığı ise yayılıyor. İstemsizce örtüyü derince çeken bir el, ne güzel dilin yeşil zeytin tanesinde; ama diyorum dört yanım yağmur güz vaktimde, dört yanım insan, insansan da dertsiz insan yok! Dört yanım yağmur ardı düşler gülü, yakasında sel, yangın afet biriktiren masamda kopmuş giden başımdan yana değil; bu ne yeşil, ne mavi, ne sarı, ne mor uğuldayan nedir bizlerin yoluna? Nasıl koyup gitmeli gecenin koynunda soyunuk yatan esrik kalbimi? Ne eylerim, dünyada dolaşıp da neylerim, gülen insan göreyim de neyleyim peki ya bunca felaketler de mi görünmez oyluk kemiğimi çıkarınca okuduğum haberler ise mısır metinleri gibi benim gördüklerim ise bambaşka bir şeydi ve ben kim olduğumu bilmek istemiyordum. Esrik kalbimin içeriğinde ölüler yatar, bunlar canlı ölüler zamanı gelince unutacağım, söküklerimi de dikmeme gerek yok hani! Yine de nefes almalıyım. Kendimi ve dünyayı unutunca seni yaşamalıyım. Raflara da as bu sözümü geceleri korum başımı dizine. Kendi kendine dünya mı burası kendi gökleri kendi duvarları var birçoklarının tın tın eder sizleri bırakıp giden dünya. Samimi olmayınca can ve baş derdine ağlar. Başını yele verir, canını terk eylersin. Üç günüm aynı tas doymaya kalmadı, hakikatten haberi olmayanlar kendilerini överler.