ÖZLEMEK HEP OLMASA.
Ellerine konardı martılar,
Avuç içlerine
Ezan sesleri yükselirken
Üzerinde uzun bir mont
Yolumuzun üzerini örtüğü
Akşamüstlerinde
Süzülen kanat içlerinde
Yüzün süzülürdü gökyüzünde
Ne güzel dururduk biz
Üşüyen yanlarımızla
Hep bir kolsuz, kanatsız olurduk.
Ses dediğimiz, ya deniz ya kuş olmalı, bir de hep özlemek olmasa ya bir anı ya bir geleceğin efserini içimizde. Kışı sıcak, yazı serin geçirecek iklimlerin gülüşleri gerekti her birimize. Tabiatımızda var, yoksa yaşayamazdık dediğimiz, önce kendine böyle olmalı insan deyip eklediğimiz. Kendimizle cephe savaşları yaptığımız sûzanın dumanıyla sararmış yüreğimiz güzelliğiyle tek başına. Bensiz de güzel benimle daha güzel dediğimiz iğnenin –bu güzellik ondandır, ondan öte geliyordur- harâbiyi anlamlandırmandandır. Kuşlar denizler ve sen hepsi güzel. Sabahlar da güzeldir. Bir ağacın üzerinde sabah şarkılarını söyleyen kuşun kaçımız derdine, neşesine kulak verdik? Hep özlemek olmasa, yine de özlemek insan ruhuna iyi geliyor. Rengi daha güzeldir; özlemin yaylaları, düzlükleri doldurur, birazda bizleri. Hayatın da güzel oluşu orda işte… En başta ıssız, sonra mı güzel?
Kendini bulabilecek misin bakalım? Bilmiyordum ya da bilmiyorduk kökleri kardan hemen sonra açan zehirli çiçeği özlemek hep olmasa.
-Düşünmem gerek…