GÜNEŞ BATARKEN AKŞAM ÇIKAR ORTAYA
Ellerimiz arasında ekinlerin esintisi; gözlerimizdeki buz kristalleri bizden, çocukluk ise gökyüzünden…
Gökyüzünde savrulan hengâmede bir birine değmeden kıskandığımız su döne döne akıyor. Dünyanın çobanlarının da bitmek bilmeyen kibirleri, saz olmuş kulaklarımıza. İsmi Cemal olanın yüreğinin de güzel olacağı yok ya hani! Hırsı bilir, hırsızın kim olduğunu bilmez. Güya bir de kendini kadı ilan etmiş, tebaanın haberi yok. Allah’a dua etsin der, kendisi karnında cinleriyle buluşur. Kırlarda melek yüzlü kuzuları sağarken kış lirikleri uzak düştü bizlere. Siz damı çatlamışı kandırırken kansız yüzleriniz akardı, o çatlamış tüm şirinliklerinizle damlardan. Pörsümüş dünyayı size demirle bıraktık, yaralarımızın kabuğunu kolayca kaldırırken koynumuzda yükselip durdu gelincikler yazık ki dünya yorgunuyuz, demek ki bitecek yorgunluğumuz.
Sokaklarımızda canlılar olurdu, varoluşa yürüyen her birinin yüzlerinde okunaksız kelimeler ile üşümüş yanlarında sıcak da gözyaşları bir ölünün belleği gibi belleğimi dondururdu. Kimi yalın ayak yılbaşlarında binlerce lirayı gösterilere ayırırken bu inançsız muştuluğa kaptırıp kendini sokaklarımızı unutuyordu. Duvarlardan yükselen yardım çağrıları nasıl olduysa gösteriş adıyla vicdana dönüşmüş. Bilmez misin, gösteriş yüreğin renklerini soldurur. Başımıza ne geldiyse gösteriş budalalığından da değil midir? O’dur ne varsa âdemde. Elmasla bakınca elmas görürüz. Bir başla, bir başka kıyıda üşüyor kuşlar, Asırlar öncesinde Hz. Ömer “Dağlara buğdaylar serpin, Müslüman ülkede kuşlar aç demesinler.” sözüyle bizim inancımızda insana verilen değerin yanı sıra diğer canlıların da değerini ortaya koymamış mıydı? Canlının savaşı yaşayamaya, sokaklarımızdaki canlıların bakışlarımızdaki yanlışlarımızı düzeltmesi, canlı bir insana ısındırır bizleri. İhanet kelimesi ve ekmek kelimesinin anlamlarına sözlük açıp bakması gerekiyor kiminin zira unutmuşlar kefenin cepsiz olduğunu. Güneş batarken akşam çıkar ortaya, kendilerine yakın olanları alıp gider gökyüzüne.