TAŞ AĞIZLI BİR GECE
Hiç yokmuş gibi sözlerim zamanın gözeneklerinde gizlilik içerisinde kalır. Acemi bir terzi gibi dikeceğim gözleri güneş değmeyen yüzleri ve kalbinde çamurdan akan suları, kireçlenmiş dilleri; içtiğimiz vaktin ölü kıyılarını, açılacak göğün gitgide kapalı rengini.
Tütsülenmiş gidenler, gelenler ve ay gökyüzünün omurgasında. Yüzümü de orada gördüm, unutulmuşların arasında. Neden sonra düşündüm niyeydi bu denli hesap bilmeyenlerin hesabı? Unutulmuşların ayakucunda açılırken insan, insandan haber yoktu. Taş ağızlı bir gece içinde çekmeceleri kapalı sananları tanıyoruz, göğün kanatları arasında ve her nefsi. Geceyi gören yok. Gece geceliğini sayıklamalarla dileniyor. Kiminin başında sararan yapraklar, kiminin başında büyüyen otlar ve sen uyuyan uyanamamış duvarları ve avizeleri gezer durursun içerisi süslenmiş halılarla. Kurtuluşu göster bana! Zaman oyuğundan dizimde büyüttüğüm bebeği ateşler içinde dilimden çaldılar. Sen kutsal ne varsa büyülenmiş gözlerle etlerini börtü böceğe, kurda kuşa hazırlar gibi-Sesleniyor gözlerin kapanışa, maviliği kalsın- Gördüğüm sanrı mı? İltica edecek yerim yok. Yitik bir yaz gecesinde.
Uçurumlar; içimizde yol alır, asmalar ekşi tadıyla nice çeşmizaman.
Taş ağızlı bir gecede hep aynı anahtarlar…