ÇIN ÇIN ÇOCUK SESİ
Yüzümüze vuran çirkin ördek yavrusu gülüşlerimizde karanlığın oyununda çocuk oldum hep, dilime sürdüğüm ecza uçtu birden. Kanatları sıcak ateşinde yüreğimin duvarlarını kapattı. İçinde yaşadığımız pis zamandı, koltuk altımda kitaplar kirleniyordu ben büyüdükçe. Oysa her gün içinde yaşadığımız yalanlar gecenin halesinde. Ölü bir gökyüzü beni yeniden doğurttu. Çocukluk aşk anılarımızın turunculaşması gibi…
Bir yanımızı götüren yük aşk için, diğer yanımızda balçığa batmış canlılığımızı sürdürüyorduk. Bense anlamış değilim bu coşkunluk karşısında ekmeğin tadını. Çıkardım boğazıma takılan beni öksürüğe boğan lokmayı. Yeterince sevebilirdim, dünyanın kendi tehlikesi içinde seni. Bakışlarımız yalanları ile dağıtıyor kendini. Yalanlarımız büyütüyor şafağın omuzlarındaki ışığını, yükselerek, çarparak gözümüze değiyor. Bir yanda okumanın cezasını çekiyorduk, bir yanda kapının önünde biriken tozlara boğuluyorduk, öyleyse kim kimin kapısın çalabilir, kim kime kapı açabilirdi?
Bir şubat günü bana büyümek değil, çocukluk gerekli. Hiç büyümez artık; büyümeyecek ben bu yaşta çın çın çocuk sesi içindeyim, daha gururlu, kırık her bir dal içinde işte bu insan!
ÇIRPINIŞLAR
Yağmur kokusu yanmaya hazır
Ve sen; sadece tutuyorum onu
Ondan bende var mıydı?
İnsan, yarabbi
Kızgın demir ucunda
Soğuk sularda eritilen