AKŞAM ŞARKISI
Gülüşü yumuşak bir bakış ile sönen ananın yavrusunun acılarını hangi şair söyler bize?
Çocukluğum her şeyden habersiz geçti. Değirmen çarkları her zaman aynı ses içerisinde dönse de her şey göründüğünden daha farklıydı. Kanayan yaranın sızısını dindirmek için nerede bırakmıştık ömrümüzü? Yuvasına uzanan bir kuş gibi uçsuz bucaksız duru en saf haliyle anılarım yanıma konuverdi. Gözlerimde kayalar vardı. Kayaların eğilmez parçaları dalgadan dalgaya oydu içimi. Dokunulmaması gereken anılar kendiliğinden çırpınıp duruyor üstümde. Hüzünlü boyun eğiş mesafeleri aşıyordu. Şamata bitti, gürültü bitti, karanlık bastı ortalığı.
Küçük bir ev, hemen üzerinde bulunan asfalt yol ve bitişiğinde karakol… Eski akşamlar duvar örer konuştuklarımıza. Bir öpücük göğsümüzde, yine de bir sevinç… Başım, gövdem benden çok uzakta. Gül akşamın koynuna yaslanırken nasıl kendi mezarımı taş taş ördüm? Oradan da dört yanıma bu yalnızlığı! Bütün kadınlar dâhil, sen hariç. Seni hiç kaybetmedim. Bir el gözlerimizdeki perdeyi sıyıracak ve yine şefkatle gözlerimize bakacak. Ve sessiz, dalgın bu tablo ruhunda.
Bu dönüşsüz seferin sürüklenen sahillerinde biz bir lahza için ayağımızı bağlayacak, gözlerimizdeki şeameti çökmüş bir teneşir alacak. Yaşadığımız güz göçüp gitmişlerimizi anımsattı. Saçı beyaz alın kırışığında akşam şarkısı…