Trabzon ve Kıpçak Türkleri

Köşe Yazısı 20.07.2024 - 14:51, Güncelleme: 21.07.2024 - 05:04 6948+ kez okundu.
 

Trabzon ve Kıpçak Türkleri

Sinan Poyraz'ın kaleminden

                  Trabzon ve Kıpçak Türkleri;                     Kıpçak Türkleri, 1200’lü yıllarda Deşt-i Kıpçak bozkırlarında Moğol saldırılarından kaçmak için Kafkaslar’a Kıpçak beyi Atrak’ın damadı Gürcü Kralı David’in daveti ile Gürcistan ve Ermenistan bölgelerine yerleştiler, burada Ortadoks Hıristiyanlığa geçtiler ve oradan da Doğu Karadeniz çevrelerine gelerek yerleştiler. Trabzon Rum Devleti ordusunun ana unsuru oldular. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde büyük bir kısmı Müslüman oldular. Bir kısmı ise dillerini unutmamak kaydıyla, eski gelenek ve göreneklerini koruyarak Ortodoks Hıristiyan(Rum) olarak yaşamlarını ayrım görmeden sürdürdüler.                      1800 ve 1900 yılların başlarında Osmanlının zayıflaması ile batının emperyalist devletlerinin uyguladığı stratejilerin etkisi ile sosyolojik ve kültürel baskılar altında kaldılar. Hele, Yunanistan’ın Pontusçu eylemleri daha belirgindir. Elde ettikleri imtiyazları, amaçları dışında kullanarak ana dilleri Türkçe olan Ortodoks Hıristiyanlara, Rum okulları açıp Grekçe öğretmelerini sağlamak için faaliyetlerde bulundular. Dolayısıyla kendilerine yakın etnik topluluklar yaratmaya çalıştılar.                    Mehmet Bilgin’in verdiği bilgilere göre, yabancı devletlerin çeşitli anlaşmalarla elde ettikleri hakları çerçevesinde, Osmanlı topraklarındaki Hıristiyan nüfusun can ve mal emniyetini garanti altına alınması adına, Müslüman ve Hristiyan gruplar birbirinden ayrıştırılıp, izole edildiği gibi, bölgede Türkler ve Rumlar arasında kültürel etkileşim kanallarının da tıkanması için başka tedbirler de alınmıştı. 19. yüzyıl başlangıcında, ticaret ve zanaatlar Müslümanların (Türklerin) kontrolünde idi. Hıristiyanlar (Rumlar, Ermeniler) ise arazilerin geliri ile zar zor geçinebilen, taşımacılık, marabalık, ırgatlık, hayvanlarla karadan veya kayıklarla denizden nakliyecilik gibi hizmet sektörü kapsamına giren diğer işleri yaparlardı. 19. yüzyıl sonlarına gelindiğinde dış güçlerin desteği ve projeleri ile bakırcılık, demircilik, terzilik, ayakkabıcılık, ticaret ve sanatlar Rumların eline geçmiş, Türkler ise ırgatlık, hayvancılık ve kayıklarla taşımacılık gibi işleri yapabilir konuma gelmişlerdi.                      Bu değişim ve dönüşüm tesadüflerle değil, dışarıdan askeri ve ekonomik zorlamalar ile gerçekleşmiş, Osmanlının sadece dış ticareti değil, iç ticareti de kontrol altına alınmıştır. Yabancı devletlerin kurum ve kuruluşları vasıtasıyla, bölgedeki manastırlarda bölgesel kapsamlı sanat eğitimi kurslarının düzenlendiğini, Rumlara bazı meslekler için eğitim verildiğini görürüz. Osmanlı döneminde nüfus yapısı yeniden düzenlenen köylerdeki Rumlar, daha çok sanat ve ticaretle uğraşırdı. Hatta bakırcılık, demircilik, ayakkabıcılık, terzilik sanatlarından her biri belli bir köyün mesleği haline gelmişti. Bölgenin en iyi bakırcı ustaları, Dirlik köyünde bulunur ve yetişirdi. Kazma, bel gibi en iyi tarım aletlerini yapan demirciler, Çarşı Mahallesi (Humurgân Köyü) ve en iyi bıçakları yapan ustalar Soğuksu (Gölonsa-i Rumi) Mahallesi’nde idi.                                                    Başlangıçta yaşam, giyim ve kültürleri, adet ve gelenekleri, hatta halk inançları, komşuları Türklerle aynı idi. Trabzon bölgesindeki Rumlar ve Ermeniler, Türkçe’den başka dil bilmezlerdi. Aksuhanları bölgesindeki Rumların aile isimleri bile Türkçeydi. Yunancayı 1880’lerden sonra, yeni açılan Rum okullarında öğrenmişlerdi. Bu isimler Yunanistan’dan gelen ve Atina Üniversitesi’nde yetiştirilmiş öğretmenler tarafından değiştirilmiş ve Türkçe aile isimleri genellikle Yunancadaki karşılıklarına çevrilmişti. Bu değiştirme ve kültürel dönüştürme faaliyetine rağmen, bu köylerdeki Türkler ve Rumlar içli dışlı birlikte yaşamaya devam etmişlerdi. Rumlar da kemençe çalar ve horon oynardı. Mübadele anlaşması ile Hıristiyan oldukları için Yunanistan’a gönderilirken, dinlerimiz farklı ama Rum okullarında modern eğitimle aşılanan farklı dil ve Yunanlılık şuuruna rağmen, halk kültürü ve adetlerimiz aynı idi.                     Yukarıdaki bilgiler ışığında,‘Pontus’ isimli bir Rum devleti kurma hayali başarılı olamayınca Milli Mücadele sonrası çareyi Kafkaslara ve Yunanistan’a firar etmekte buldular. Bütün bu olaylara rağmen yerlerini terk etmeyenler ise mübadele sözleşmesini müteakip Yunanistan’a sevk edildi. İşte en büyük trajedi yerlerini terk etmeyenlerde yaşandı. Çünkü bu kitlenin içinde Rum kimliği kapsamında tanımlanan Ortodoks Hıristiyanı olan Kıpçak Türkleri de vardı ve mübadelede zorunlu olarak göç ettiler. Mübadelede Yunanistan’a gidenlerin en az %20’si Kıpçak Türküdür. Müslüman soydaşlarından istemeden ayrılmaları üzüntülere neden olmuş, hatta bazılarını saklayarak engel olmaya çalışmışlardır.                     Öte yandan kemençe; Kuman(Kıpçak) Türklerinde erkek ismi olduğu gibi aynı zamanda bir çalgı aletinin adıdır. Günümüzde bazı bilinçsiz kişiler veya Türklük aleyhine düşünen kişiler kemençenin Yunan çalgısı olduğunu söylemekte olmasına rağmen, bin yıl önceki Latinlerin yazdığı Kuman sözlüğünde kemençe sözünün yer alması ve karşılığında Türk musiki aleti olarak yer aldığını bilmezler. Ya da bilmek istemezler.                  Tarihi süreçler takip edildiği takdirde, Doğu Karadeniz Bölgesinde az miktarda Oğuz boyları, Çepniler, Pazar ve Hopa Lazlarının dışındaki toplumsal yapının Kıpçaklardan oluştuğu hususu açıklığa kavuşmaktadır. Dolayısıyla Zonguldak’a, Batı Trakya ve Kırım’dan gelip zamanla yerli halkı oluşturanlarla, Doğu Karadeniz’den gelen maden ocaklarında çalışıp yerleşenlerin aynı kavim olduğu rahatlıkla söylenebilir. Yani iki kitle de Kıpçak Türküdür.                     Sonuç olarak, yakın yüzyılda sadece daimi ve geçici işçi uygulamasından ortaya çıkan Yerli (Gıvırcık) ve Doğu Karadenizli (Laz) bölgeselciliğinin suni bir ayrım olduğu anlaşılmaktadır.                                      
Sinan Poyraz'ın kaleminden

                  Trabzon ve Kıpçak Türkleri;

 

                  Kıpçak Türkleri, 1200’lü yıllarda Deşt-i Kıpçak bozkırlarında Moğol saldırılarından kaçmak için Kafkaslar’a Kıpçak beyi Atrak’ın damadı Gürcü Kralı David’in daveti ile Gürcistan ve Ermenistan bölgelerine yerleştiler, burada Ortadoks Hıristiyanlığa geçtiler ve oradan da Doğu Karadeniz çevrelerine gelerek yerleştiler. Trabzon Rum Devleti ordusunun ana unsuru oldular. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde büyük bir kısmı Müslüman oldular. Bir kısmı ise dillerini unutmamak kaydıyla, eski gelenek ve göreneklerini koruyarak Ortodoks Hıristiyan(Rum) olarak yaşamlarını ayrım görmeden sürdürdüler.   

                  1800 ve 1900 yılların başlarında Osmanlının zayıflaması ile batının emperyalist devletlerinin uyguladığı stratejilerin etkisi ile sosyolojik ve kültürel baskılar altında kaldılar. Hele, Yunanistan’ın Pontusçu eylemleri daha belirgindir. Elde ettikleri imtiyazları, amaçları dışında kullanarak ana dilleri Türkçe olan Ortodoks Hıristiyanlara, Rum okulları açıp Grekçe öğretmelerini sağlamak için faaliyetlerde bulundular. Dolayısıyla kendilerine yakın etnik topluluklar yaratmaya çalıştılar.

                   Mehmet Bilgin’in verdiği bilgilere göre, yabancı devletlerin çeşitli anlaşmalarla elde ettikleri hakları çerçevesinde, Osmanlı topraklarındaki Hıristiyan nüfusun can ve mal emniyetini garanti altına alınması adına, Müslüman ve Hristiyan gruplar birbirinden ayrıştırılıp, izole edildiği gibi, bölgede Türkler ve Rumlar arasında kültürel etkileşim kanallarının da tıkanması için başka tedbirler de alınmıştı. 19. yüzyıl başlangıcında, ticaret ve zanaatlar Müslümanların (Türklerin) kontrolünde idi. Hıristiyanlar (Rumlar, Ermeniler) ise arazilerin geliri ile zar zor geçinebilen, taşımacılık, marabalık, ırgatlık, hayvanlarla karadan veya kayıklarla denizden nakliyecilik gibi hizmet sektörü kapsamına giren diğer işleri yaparlardı. 19. yüzyıl sonlarına gelindiğinde dış güçlerin desteği ve projeleri ile bakırcılık, demircilik, terzilik, ayakkabıcılık, ticaret ve sanatlar Rumların eline geçmiş, Türkler ise ırgatlık, hayvancılık ve kayıklarla taşımacılık gibi işleri yapabilir konuma gelmişlerdi.

                     Bu değişim ve dönüşüm tesadüflerle değil, dışarıdan askeri ve ekonomik zorlamalar ile gerçekleşmiş, Osmanlının sadece dış ticareti değil, iç ticareti de kontrol altına alınmıştır. Yabancı devletlerin kurum ve kuruluşları vasıtasıyla, bölgedeki manastırlarda bölgesel kapsamlı sanat eğitimi kurslarının düzenlendiğini, Rumlara bazı meslekler için eğitim verildiğini görürüz. Osmanlı döneminde nüfus yapısı yeniden düzenlenen köylerdeki Rumlar, daha çok sanat ve ticaretle uğraşırdı. Hatta bakırcılık, demircilik, ayakkabıcılık, terzilik sanatlarından her biri belli bir köyün mesleği haline gelmişti. Bölgenin en iyi bakırcı ustaları, Dirlik köyünde bulunur ve yetişirdi. Kazma, bel gibi en iyi tarım aletlerini yapan demirciler, Çarşı Mahallesi (Humurgân Köyü) ve en iyi bıçakları yapan ustalar Soğuksu (Gölonsa-i Rumi) Mahallesi’nde idi.                              

                     Başlangıçta yaşam, giyim ve kültürleri, adet ve gelenekleri, hatta halk inançları, komşuları Türklerle aynı idi. Trabzon bölgesindeki Rumlar ve Ermeniler, Türkçe’den başka dil bilmezlerdi. Aksuhanları bölgesindeki Rumların aile isimleri bile Türkçeydi. Yunancayı 1880’lerden sonra, yeni açılan Rum okullarında öğrenmişlerdi. Bu isimler Yunanistan’dan gelen ve Atina Üniversitesi’nde yetiştirilmiş öğretmenler tarafından değiştirilmiş ve Türkçe aile isimleri genellikle Yunancadaki karşılıklarına çevrilmişti. Bu değiştirme ve kültürel dönüştürme faaliyetine rağmen, bu köylerdeki Türkler ve Rumlar içli dışlı birlikte yaşamaya devam etmişlerdi. Rumlar da kemençe çalar ve horon oynardı. Mübadele anlaşması ile Hıristiyan oldukları için Yunanistan’a gönderilirken, dinlerimiz farklı ama Rum okullarında modern eğitimle aşılanan farklı dil ve Yunanlılık şuuruna rağmen, halk kültürü ve adetlerimiz aynı idi.

                    Yukarıdaki bilgiler ışığında,‘Pontus’ isimli bir Rum devleti kurma hayali başarılı olamayınca Milli Mücadele sonrası çareyi Kafkaslara ve Yunanistan’a firar etmekte buldular. Bütün bu olaylara rağmen yerlerini terk etmeyenler ise mübadele sözleşmesini müteakip Yunanistan’a sevk edildi. İşte en büyük trajedi yerlerini terk etmeyenlerde yaşandı. Çünkü bu kitlenin içinde Rum kimliği kapsamında tanımlanan Ortodoks Hıristiyanı olan Kıpçak Türkleri de vardı ve mübadelede zorunlu olarak göç ettiler. Mübadelede Yunanistan’a gidenlerin en az %20’si Kıpçak Türküdür. Müslüman soydaşlarından istemeden ayrılmaları üzüntülere neden olmuş, hatta bazılarını saklayarak engel olmaya çalışmışlardır.

                    Öte yandan kemençe; Kuman(Kıpçak) Türklerinde erkek ismi olduğu gibi aynı zamanda bir çalgı aletinin adıdır. Günümüzde bazı bilinçsiz kişiler veya Türklük aleyhine düşünen kişiler kemençenin Yunan çalgısı olduğunu söylemekte olmasına rağmen, bin yıl önceki Latinlerin yazdığı Kuman sözlüğünde kemençe sözünün yer alması ve karşılığında Türk musiki aleti olarak yer aldığını bilmezler. Ya da bilmek istemezler.

                 Tarihi süreçler takip edildiği takdirde, Doğu Karadeniz Bölgesinde az miktarda Oğuz boyları, Çepniler, Pazar ve Hopa Lazlarının dışındaki toplumsal yapının Kıpçaklardan oluştuğu hususu açıklığa kavuşmaktadır. Dolayısıyla Zonguldak’a, Batı Trakya ve Kırım’dan gelip zamanla yerli halkı oluşturanlarla, Doğu Karadeniz’den gelen maden ocaklarında çalışıp yerleşenlerin aynı kavim olduğu rahatlıkla söylenebilir. Yani iki kitle de Kıpçak Türküdür.

                    Sonuç olarak, yakın yüzyılda sadece daimi ve geçici işçi uygulamasından ortaya çıkan Yerli (Gıvırcık) ve Doğu Karadenizli (Laz) bölgeselciliğinin suni bir ayrım olduğu anlaşılmaktadır.                 

 

 

              

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve karar67.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.